Hepsine Hükmedecek Tek Bir Boya


Mutlu haftalar değerli okur,
Muhtemelen bu hafta da beni sadece sen okuyorsun.
Seninle aramızdaki bu ilişki artık bambaşka bir noktaya geldi; evinizin bir ferdi oldum resmen.
Bu hafta başımdan geçen sayısız saçma olay arasından en garibini seninle paylaşmak istiyorum.
Gecenin Karanlığında
Sonbahar’ın ilk demleriydi. Karanlık ve sisli Ankara sokaklarında rüzgâr suratımı ısırırken, yağmur yüzümü yalayıp geçiyordu.
Kararlılıkla ilerlemeye devam ettim. Sığınağın içinde karanlık güçlerin var olduğu yönünde bilgiler almıştım — bu gece bu işi bitirecektim.
Merdivenlerden ağır adımlarla çıkmaya başladım. Nefesimi düzenliyor, karanlığın gücünü defedeceğim için içimde onur duyuyordum.
Kılıcımın kabzasına elimi koydum. Kadim dostum Djinn yanımdaydı.
Son bir kez nefes alıp kapının soğuk demirine elimi koydum.
Artık o an gelmişti…
Nefesimi tuttum, kılıcım Djinn’i çekerek kapıyı açtım ve içeri daldım!
Gerçek Ortaya Çıkıyor
Anaaaa gııı!
Karşımda ne göreyim?! Bizim çocuklar ellerinde eldiven, fırça… boya yapıyorlar!
Kılıç elimde havada, ben “karanlığı bitireceğim” diye dalmışım; onlar bana bakıyor, ben onlara.
Bir sessizlik… ardından o meşhur sitem:
“N’oluyo oğlum!”
Meğer bunlar gizli gizli dernekte buluşup boya yapmaya başlamışlar!
Ama Witch Hunter içgüdülerim beni yanıltmadı:
Hepsinin gözlerinde o hükmedilme etkisini gördüm.
Sakince “Nasılsınız gençler?” dedim.
Buzdolabından soğuk suyumu alıp odaya girdim…
Anam, dört odanın ikisi boya, biri FRP, biri depo olmuş!
“Öhömm… canlarım, ortalık boya dolmuş, bu ne böyle?” dedim.
İçimdeki Witch Hunter’ı bastıramıyorum; sağa sola bakıyorum, her yer model, fırça, palet.
Ortada devasa bir boya masası, yerlerde kişisel ekipman kutuları…
Herkes boyadığı figürleri gösteriyor, tonları tartışıyor.
Ve düşün: Derneği açarken “Burada boya moya olmaz abi” diyenler bugün cayır cayır boya yapıyor!
Bir yanım gururlu, diğer yanım ağlamaklı…
Ama gözlerim, bu boya furyasının gizli sırrını arıyor çaktırmadan.
Kıymetlimisss…
Çay koyup getirdiler, elime bir fırça ve bir model tutuşturdular.
“Lan bi saniye!” derken kendimi kaptırmış buldum.
Gecenin ilerleyen saatlerinde kulağımda bir fısıltı…
Dolabın kapalı köşesinden gelen bir ses:
“Geeeelll… beni allll… beni kullaaaan…”
Allah Allah diyorum…
İçimdeki Witch Hunter yine dürtülüyor.
Kalktım, dolaba yöneldim… ve o anda kendimi ona çekilirken buldum.
Hepsine hükmedecek tek boya…
Neler oluyordu böyle?!
Bu ben değildim.
Ama onu görmüştüm…
Evet, evet, oydu!
Antrasit.
Kıymetlimisss…
Avuçlarımın içine aldığımda dayanamıyordum.
Onu sadece ben kullanmalıydım.
Sadece bis efendimisss…
Boyacı Savaşları Başlasın
O günden beri Sığınakta huzur yok.
Birileri “seçilmiş boya başka” diyor, herkes kendi tekniğini savunuyor.
Drybrushçılar Layercılarla ittifak kurmuş, Contrastçılar bağımsızlık ilan etmiş.
Hepsi tek boyanın peşinde!
Ben mi?
Karanlıklarda, elimde yüce Antrasit’le saklanıyorum.
Kıymetlimisss’i korumalıyısss…
Efendimisss…
İşte Sığınak’ta boya furyasının hikâyesi böyle başladı sevgili okur.
Boya mı kazanır, akıl mı bilemem ama…
Bir şey kesin: Plastik bitmez.
Diğer yazılarımı okumak istiyorsan hemen ŞURAYA tıkla. Kendine iyi bak önümüzdeki hafta görüşürüz. Pai Pai!
